9 Ağustos 2017 Çarşamba

Bir bacak yayma özgürlüğü olarak ifade özgürlüğü

Nuray Mert'in Cumhuriyet'ten atılmasına karşı "ifade özgürlüğüne aykırı" itirazları yükseliyor. Üç yıl ifade özgürlüğünü savunan bir STK'da çalıştığım için bu konu üzerinde oldukça düşünme fırsatı buldum. Patronla Öğrenci Kolektifleri'nin üniversitede hükümet üyelerine yumurta atması üzerine ters köşelere düşmüştük. O, bunun insanların ifade özgürlüğünü ihlal ettiğini söylüyordu, bense genelkurmay başkanının hükümete ihtarlarının ifade özgürlüğü sayılamayacağı gibi, devlet baskısından azade olması gereken üniversitede hükümet üyelerinin konuşmasının ifade özgürlüğü değil yukarıdan üniversiteye baskı olduğunu savunuyordum. (Sonrasında işten atıldım ama patronumla farklı fikirleri savunduğum için değil -kendisi ifade özgürlüğü konusunda hep hassas oldu- sigortamın yatırılmasını istediğim için atıldım.)

Bu eğilim güçlü bir şekilde varlığını sürdürdü. Referandum döneminde Baskın Oran, Türkiye'de hayırcılığı yasaklayan hükümetin, Avrupa'da evet propagandası yapma özgürlüğünü savunmamız gerektiğini ilan etti. Çünkü özgürlükçülük yasakçılığın özgürlüğünü savunmayı gerektirirdi. Özgürlükçülük yasaklayıcı bir fikrin yayılma özgürlüğünü savunmak mıdır gerçekten?

Nihayetinde Nuray Mert'e geldik. Evrimin ders müfredatından çıkarılması üzerine evrimin bilimsel olmadığını savunan bir yazı yazdı. Evrim dışında bir fikri savunan insanların fikirlerini savunabilmeleri gerekir ve bunun savunulabileceği pek çok mecra var. Ancak, tutup da müfredattan çıkarıldığı anda "evrim bilimsel değil, çünkü teori" yazısı yazmak, evrimin öğretilmesinin yasaklanmasını savunmak anlamına geliyor, evrim teorisini eleştirmek anlamına gelmiyor. Kaldı ki evrim teorisinin bilimsel olmadığını savunan ve bunun karşısında her türün ayrı ayrı yaratıldığını iddia eden bir yazı, dünyanın düz olduğunu savunan bir yazı gibi yayınlanmayabilirdi de. Ayrıca Cumhuriyet laiklik ilkesine aykırı gördüğü bir yazıyı yayımlamayabilir, feminist bir yayın "aile toplumun temelidir" fikrindeki bir yazıyı, sosyalist bir yayın "lokavt işverenin en doğal hakkıdır" diyen yazıyı yayımlamayabilir; yayımlamaz, yayımlarsa kendi çizgisinin anlamı kalmaz.

İfade özgürlüğü eğer "Herkes her yerde her şeyi söyleyebilir" ilkesi olarak savunuluyorsa, bunun faşizmin her yeri kaplama zemininde bulunduğumuz şu günlerde doğru bir kalkış noktası olmayacağını düşünüyorum. Faşizmi diğer baskı rejimlerinden ayırt eden şu sözleri hiç unutmamak için tekrarlamaya çekinmemek lazım: Faşizm susmak değil konuşmak mecburiyetidir. İfade özgürlüğü kavramını telaffuz etmek bile, herkesi susturmakla ilgilenen 12 Eylül'le mücadele edebilmek için oldukça işlevseldi, herkesi kendi dediğini tekrar etmeye zorlayan faşizmin yükselişindeyse bu iktidar için de kullanışlı bir kavrama dönüşebilir - referandum kampanyasında görüldüğü üzere dönüşüyor da. Fiilen bu ilke başka fikirleri yasaklamaya gücü yetenin her yerde kendini ifade edebilmesine, yasaklayıcıyı eleştirenlerin ise güçleri yetmediğinden seslerinin kısılmasına yarıyor.

Her düşünce her yerde savunulabilir demek, farklı fikirlerin kendini ifade edebilmesi anlamına mı gelecek, yoksa sesi çok çıkanın (iktidarın)  diğer tüm sesleri boğma özgürlüğü anlamına mı gelecek? Avrupa'da bir faşistin iktidara geldiğini düşünelim -ki çok uzak bir ihtimal değil- bir şekilde piyasadan bütün Kuranları çekiyor, fiilen satışını yasaklamış oluyor.(1) Ertesi gün o ülkede biri Kuran'ın zaten akla uygun olmadığını yazsa, bu Kuran'ın akliliğini mi yoksa yasaklanmasını mı tartışmak anlamına gelir? Kimsenin bunun bir Kuran eleştirisi olduğunu düşünecek kadar saf olmaması gerekirdi, çünkü bu Kuran'a erişimin engellenmesinin bir hak olduğunu savunmak anlamına gelirdi (ki savunabilir ama bunu yapacağı yer bir Müslüman yayın organı olmaz herhalde). Nuray Mert de evimin ders kitaplarından çıkarılışının ardından "evrim teorisi"ne erişimin engellenmesinin bir hak olduğunu savunmuş oluyor ki zaten bu konuyu konuşurken biyoloji bilimine Adnan Hoca kadar bile eğilme gereği duymuyor.

Bilgiye erişimin engellenmesinin yasaklanmasını savunmadan herkesin her yerde konuşabileceğini savunmak, yasaklayıcıların özgürlüğünü savunmaktan başka bir anlama geliyor mu?  Nuray Mert'in böyle bir çizgide olmadığı savunulabilir.  Ama bu tartışmayı "herkes her yerde her istediğin söyleyebilsin"ci bir ifade özgürlüğüne indirgemek, eşit kabul edilmeyen (toplumun saygıdeğer ferdi sayılmayan) herkesin özgürlüğü için muazzam bir tehdit oluşturacak.

Metroda oturan sıradan bir adamın bacaklarını yayma özgürlüğü, bir kadının kenara sıkıştırılması anlamına geleceği hesaba katılmadan savunulabilir mi?


(1) Faşizmin tuhaf bir pratiği, sadece Türkiye'de değil dünyada da yasal yasaklamalarla fazla oyalanmadan fiili yasaklarla genişliyor, Zweig Almanya'da kitap yakma yasası çıkmadığını, bu yakma pratiklerinin Nazi gençlerinin önünün açılmasıyla geliştiğini, yayıncısının da politikayla hiç ilgilenmeyen kendisinin kitaplarının yakılacağına kitaplar yakılmadan önce hiç ihtimal vermediğini anlatıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder