3 Mart 2017 Cuma

Demokrasinin iktidarca tanımlanışının yarattığı acziyet

Osman Baydemir, Kemal Kılıçdaroğlu ve Gürsel Tekin hükümetin bakanlarının Almanya'da miting yapamamasına demokrasi adına karşı çıktılar. Daha önce de Can Dündar cumhurbaşkanının Almanya mitinginin engellenmesine demokrasi adına karşı çıkmıştı. İktidarın muhalefet için demokrasi hakkını ezdiği, muhalefetinse iktidar için demokrasi hakkını savunduğu bu durum, ilk başta göründüğü gibi aptallıktan değil, acziyetten kaynaklanıyor. Bu, demokrasinin demokratlarca değil iktidarlarca tanımlanışının acziyetidir, muhalefete tek kalan iktidarın demokrat tanımına uyduğunu sonsuza kadar ispatlama -ama hiçbir zaman yeterince ispatlayamama- döngüsü. Faşizm, siz demokrat olduğunuzu ispatlamaya çalışırken gelmekte olan rejimin adı. Kimseye bir şey ispat etme borcumuz yok, demokrasiyi doğru tanımlayıp ona göre hareket etsek yeter. 
Bu çizgi kesinlikle reddedilmeli, her şey yerli yerine oturtulmalı. Demokrasi, bir bakanın değil, en sıradan vatandaşların miting yapabilme hakkıdır. Almanya'nın vatandaşları veya Türkiye'de oy kullanacak sıradan vatandaşlar her yerde miting yapabilir, bu hakka sahip olmalıdır. Bakanların, cumhurbaşkanının tüm etkinlikleriyse demokrasi çerçevesinde değil, ülkelerin diplomatik ilişkileri çerçevesinde değerlendirilir. Olması gereken de budur. Ben, Türkiye'de Merkel'in veya Trump'ın miting yapma hakkının olmadığını savunuyorum. Onların -Almanya muhalefetinin değil ama iktidarının- Türkiye'deki tek hakkı ajanlık yapma hakkıdır ve bu faaliyetlerin engellenmesi egemenlik hakkının kullanımı olur. Siz, dünyanın herhangi bir yerinde herhangi bir bakanın Türkiye'de istediği mitingi yapabileceğini mi savunuyorsunuz? Almanya'da iktidar olmayan Yeşiller Partisi'nin bile Türkiye'deki etkinliklerine izin verilmemişken hem de!
İsmet Bozdağ'ın Almanya'da miting yapmasına karşı Türkiye vatandaşı bir demokratın sorusu şu olabilir: Sen, hangi bütçeyle "evet" kampanyası yürütüyorsun? "Hayır" kampanyasına hiçbir kamu bütçesi ayrılmazken nasıl oluyor da "evet" kampanyası kamu bütçesinin imkanlarıyla yürütülüyor?
İkinci olarak, hele ki Erdoğan meselesinde, Erdoğan'ın referandum kampanyası yürütmesi bizzat anayasanın çiğnenmesidir. Türkiye'de parti dışı tüm örgütlerin referandum kampanyası yürütmesi hiçbir yasal zemin olmadan yasaklanmaya kalkışılacak ama cumhurbaşkanı, anayasaya göre tarafsız olması gerekirken kampanya yürütecek ve bizim bu hakkını savunmamız demokratlık olacak öyle mi? Kendi tanımlarını oluşturamayan her siyasi pozisyon kullanılıp atılmaya mahkum. 
"Bana kampanya yaptırmazken iyi oluıyor da, siz kampanya yürütemeyince mi kötü oluyor" diyen Meral Akşener'den daha yanlış bir tavır göstermek, solun demokratlığının değil, kendi kavramlarını geliştirme kapasitesinden yoksunluğunun ve acziyetinin göstergesi. 
Demokrasinin önşartı eşitliktir. Bu eşitliği güçlünün lehine bozacak herhangi bir eylemi, tarzı savunmak demokratça değildir, hele bu eylem sizin aleyhinizeyse bunu savunmanın intihardan başka bir anlamı olamaz. Cumhurbaşkanına demokrat olduğunu gösterip onun da sana demokratça davranacağını sanmak ise ya klasik sağcı bir tavır - iktidar partisine katılmadan bir önceki adımdır ya da soldan bakılıyorsa yenilmeye mahkum -en kibar tarifle- naif bir çizgi olabilir. 
Bütün bunları daha en temel meselelerden birine, muhalefet milletvekillerinin ve genel başkanların tutuklulukları meselesine bile gelmeden söylüyorum...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder