30 Haziran 2017 Cuma

Neden Adalet Yürüyüşü’nü sosyalistler başlatamadı?

Neden Adalet Yürüyüşü’nü sosyalistler başlatamadı da Kılıçdaroğlu başlattı? Çünkü sosyalistler başlatamazdı. Çünkü biz sosyalistler, kendimizi küçük sosyalist örgütler toplamından başka bir şeye dönüştüremedik, örgütsüz olanlarımız dahil (belki en çok örgütsüz olanlarımız). Kılıçdaroğlu Adalet Yürüyüşü’nü basit ve birleştirici Adalet sloganının altında birleştirmeyi başardı. Sosyalistler başlatabilseydi böyle bir eylem, bir talebin değil çok sayıda örgütün eylemi olurdu, eylem alanı çeşitli örgütlerin bayraklarıyla donanırdı. Çok sayıda bayrak, sembolize ettikleri çeşitli siyasi çizgilerden herhangi birine yakınlık duymayan nüfusun büyük kesimi için sadece kendini eyleme ait hissetmemenin aracına dönüşürdü. Halbuki Adalet gibi tek bir sözden oluşan bir bayrak, AKP ve MHP’lilerin bile konuyu bu eksende ele almasını sağlayabiliyor. Aynı referandum sürecinde sürekli “tek adama hayır” denmesinin yarattığı güç gibi sürekli “adalet istiyoruz” demek de, söyleyen kişilere tamamen burun bükenlerde bile bir etki bırakır. 


Biz sosyalistler demokrasinin içeriğini, yani insanların eşitliğini savunuyoruz. Demokrasinin içeriğine sahip çıkmayan ve çıkamayacak olan CHP ise Kılıçdaroğlu’nun yürüyüşü nezdinde demokratik bir biçimi, aynı talebi savunan herkese açık bir eylem çizgisi kurmayı başardı. CHP’li milletvekilleriyle HDP’lilerin eşit olduğunu bile savunamayan CHP, CHP’li olmayanların da katılabileceği bir eylem çizgisi üretti, her insanın eşit olduğuna inanan biz ise sosyalist olmayanların katılabileceği bir eylem çizgisi üretemiyoruz. 


Dünya yeniden kuruluyor, Türkiye yeniden kuruluyor, biz yokuz. Tüm dünyada sağ radikalleşiyor/hırçınlaşıyor, sol merkezileşiyor/uysallaşıyor, bu asimetri gitgide büyüyor. Türkiye’nin kitleselleşen ilk devrimci kuşağı siyasi program tartışırdı, Milli Demokratik Devrim-Sosyalist Devrim tartışması çok ciddi bir tartışmaydı; iki ayrı program ve bunlara uygun mücadele yöntemleri, ittifaklar politikası oluşturma anlamına geliyordu. Şimdi kimsenin programı yok, bir program tartışması yok. 


İyi bir matematik öğrencisinin, bir problemi nasıl çözdüğünü unutsa da yeni bir yoldan çözebileceği gibi, biz sosyalistler geçmiş çözüm yollarını unutup eşitsizlik sorununu başka yollardan da çözebilmeye cesaret edebilir miyiz? Devrimcilik, bağlı oldumuz yapıları yıkıp yeniden kurmayı gerektiriyor olamaz mı? Siyasi program tartışmasına girmek gerekmiyor mu? Yeniyetme sosyalistlerin ilk sorduğu sorudaki gibi “Neden bir araya gelinmiyor?” demiyorum; bu soru, bir araya gelmelerin ve gelmemelerin ciddiyetsizliğini vurgulamak açısından doğru, birlikten mutlaka kuvvet doğacağına inancı açısındansa yanlış görünüyor. Ciddi bir siyasi program tartışmasının açılmasını ve her bir siyasi ayrımın ciddiyetle ele alınmasını istiyorum. 


Bu sorun bütün bir araya gelmeler ve gelmemeler için geçerli; bunun üç örneği HDP, Haziran Hareketi ve Hayır Meclisleri. Ciddi bir tartışma olmayınca birbirini farklı zanneden bu üç yapı birbirine dönüşüyor, her biri örgütlerin anlaşarak kurduğu ve bunların çevresinde kümelenen çok az sayıda örgütsüz bireyden müteşekkil örgütlere dönüşüyor. Tek bir partinin hizipler üzerinden kurulmaması gerektiği gibi, toplumun geniş kesimine hitap etme iddiası olan bu örgütlenmelerin de farklı hiziplerden oluşmaması gerektiği konuşulamıyor bile.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder