23 Mart 2017 Perşembe
Cenazelere saldırmak
Kemal Karakurt'un cenazesine yapılanlar tiksindirici: cenaze arabasının verilmemesi, morgun suyunun kesilmesi. Polisin birini öldürmesinin de diğer insanlar öldürdüğünde olduğu gibi bir cinayet olduğunu savunma gereği öncelikli (daha fazla canın bu kadar ucuza alınmaması için) ama cenazeye kötü muamele de başlı başına bir konu. Daha önce yaşanan FETO'culara "hain mezarlığı" hazırlatma girişimleri, mezarlıklara saldırılar, bir cenazeyi toprağın altından çıkarıp linç etme girişimleri, Kobane'den gelen cenazeleri ailelere teslim etmemeler... Sevin ya da sevmeyin, dünyanın en iyi insanı da en kötü insanı da ölümde eşittir. Seviyorsanız hayırla anın, mezarına gidin, sevmiyorsanız hayırla yad etmeyin, mezarına gitmeyin. İnsanın insan olma tarihinde mezar yapılması, cenazenin belli bir ritüelle defnedilmesi önemli. Bu ölümle birlikte yok olmadığımıza, bu dünyada bir parçamızın kaldığına duyduğumuz inanç. Madden yok olmuş birini yok etmek için mücadele etmekse faşizmin bizi getirdiği yer.
8 Mart 2017 Çarşamba
Erdoğan Almanya'yı faşist olmakla değil olamamakla eleştiriyor
Erdoğan Almanya'yı Nazi dönemine benzeterek Almanya'yı demokrat olmamakla filan eleştirmiyor. Nazi olmak daha önceki bir konuşmasında görüldüğü üzere onun için bir eleştiri bahsi değil, bir model. Diyor ki, ey Almanya, senin demokrat olma iddian ve Nazi geçmişinden utanman herhangi bir yasak koymana sınır teşkil eder, benim bu sınırım yok, demokrat olma iddiam da yok, gücüm dahilinde her istediğimi yapabilirim. Nitekim bundan başka ne söylüyor: "Gelirim oraya, beni konuşturmazsan dünyayı ayağa kaldırırım." Bir Alman bakan aynısını söylese "İstediğin yeri ayağa kaldır, umrumda değil" diyecek.
Erdoğan Almanya'yı faşist olmakla değil faşist olamamakla eleştiriyor yani, "Bana gerçek/mutlak bir yasak koymayacaksan hiç yasak masak koymaya kalkışma ama benim yasaklarım mutlaktır, konuşmayı yasaklarsam konuşturmam." Dediği tam olarak budur.
Liberal efendiler bunu nasıl yorumluyor. Diyorlar ki bak yasakçıya yasak koydunuz, ne kötü ettiniz demokrasiyi çiğnediniz, filan. Gerçek liberalizm bu değil aslında. Liberaller zenginle fakirin mülk edinme hakkı açısından eşit olduğunu savunabilirler, bunu eleştirebilirim. Ama konuşmayı yasaklayanların (yasaklama fikrini savunanlardan değil bizzat yasaklayanlardan bahsediyoruz) sadece başkalarının konuşmalarını yasakladıkları alanlarda değil her yerde konuşmaya haklarının olduğunu söylerlerse, bu ya faşizme hizmet etmektir ya da salaklıktır, bunu eleştirmekte bile zorlanıyor insan.
AKP'li kadrolar da liberaller gibi anlamıyor gerçekten, onlar da liberalizmle maluldür, reis derken bile bunun ne anlama geldiğini anlamıyorlar, ama taban reisin ne dediğini, ne kastettiğini çok iyi anlıyor. Faşizm bir halk hareketidir. Şimdilik, şansımız, liberal hizmete rağmen Erdoğan faşizminin gücünü ispat etmekteki yetersizliği. Yoksa dünyada her halk, yüzünü bir şey değiştirmeye muktedir olan güce çevirir. Erdoğan bir şey değiştirmeye hala muktedir mi değil mi? Halkın değişimin kendi lehine olacağına inanan kesimi, üstün ırk olacağına inananlar, şu anda bunu izliyor.
Erdoğan başkanlık sistemine Hitler Almanya'sını örnek gösterdi
Erdoğan Almanya'yı faşist olmakla değil faşist olamamakla eleştiriyor yani, "Bana gerçek/mutlak bir yasak koymayacaksan hiç yasak masak koymaya kalkışma ama benim yasaklarım mutlaktır, konuşmayı yasaklarsam konuşturmam." Dediği tam olarak budur.
Liberal efendiler bunu nasıl yorumluyor. Diyorlar ki bak yasakçıya yasak koydunuz, ne kötü ettiniz demokrasiyi çiğnediniz, filan. Gerçek liberalizm bu değil aslında. Liberaller zenginle fakirin mülk edinme hakkı açısından eşit olduğunu savunabilirler, bunu eleştirebilirim. Ama konuşmayı yasaklayanların (yasaklama fikrini savunanlardan değil bizzat yasaklayanlardan bahsediyoruz) sadece başkalarının konuşmalarını yasakladıkları alanlarda değil her yerde konuşmaya haklarının olduğunu söylerlerse, bu ya faşizme hizmet etmektir ya da salaklıktır, bunu eleştirmekte bile zorlanıyor insan.
AKP'li kadrolar da liberaller gibi anlamıyor gerçekten, onlar da liberalizmle maluldür, reis derken bile bunun ne anlama geldiğini anlamıyorlar, ama taban reisin ne dediğini, ne kastettiğini çok iyi anlıyor. Faşizm bir halk hareketidir. Şimdilik, şansımız, liberal hizmete rağmen Erdoğan faşizminin gücünü ispat etmekteki yetersizliği. Yoksa dünyada her halk, yüzünü bir şey değiştirmeye muktedir olan güce çevirir. Erdoğan bir şey değiştirmeye hala muktedir mi değil mi? Halkın değişimin kendi lehine olacağına inanan kesimi, üstün ırk olacağına inananlar, şu anda bunu izliyor.
Erdoğan başkanlık sistemine Hitler Almanya'sını örnek gösterdi
4 Mart 2017 Cumartesi
Hakkını dilenmekten başka bir şans
15 yıldır AKP'li olan ve Milli Görüş geleneğinden gelen bir karıkoca, çocuklarının adil yargılanma olmaksızın cezalandırıldığı, kendilerinin de hain ilan edildiğini söyleyerek referandumda hayır diyeceklerini belirtiyorlar. Bazı yorumlarda, bir acı kendi başına gelmeden hükümete ses çıkarmadıkları için bu sıradan çiftin (neticede milletvekili vs. değiller) eleştirildiğini gördüm. Doğruluğunu yanlışlığını tamamen bir kenara bırakıyorum çünkü bu yaklaşım çok çiğ. Politikanın esas anlamının dönüştürücü kuvveti olduğunu görmeyen apolitik yaklaşımlardan tamamen kendimizi sıyıralım.
Ben bu videoya bakınca, hayır'ı yüksek sesle söylemenin ve her yerde, her şekilde duyurmanın ne kadar önemli olduğunu görüyorum. #hayır, adaleti sarayın kapısında değil, her yerde aramanın yoludur. Yükseklerde duran hükümdara küsmenin anlamlı olmasının yoludur. Eğer hayır deme imkanı olmasaydı, bu çiftin kendilerini ciddiye almayan Binali Yıldırım'ı tekrar tekrar ziyaret etmekten veya araya sokacak başka birilerini arayıp durmaktan başka hiçbir yolları kalmayacaktı.
15 senedir Ak Partiliydim ama hayır diyorum
Ben bu videoya bakınca, hayır'ı yüksek sesle söylemenin ve her yerde, her şekilde duyurmanın ne kadar önemli olduğunu görüyorum. #hayır, adaleti sarayın kapısında değil, her yerde aramanın yoludur. Yükseklerde duran hükümdara küsmenin anlamlı olmasının yoludur. Eğer hayır deme imkanı olmasaydı, bu çiftin kendilerini ciddiye almayan Binali Yıldırım'ı tekrar tekrar ziyaret etmekten veya araya sokacak başka birilerini arayıp durmaktan başka hiçbir yolları kalmayacaktı.
15 senedir Ak Partiliydim ama hayır diyorum
3 Mart 2017 Cuma
Demokrasinin iktidarca tanımlanışının yarattığı acziyet
Osman Baydemir, Kemal Kılıçdaroğlu ve Gürsel Tekin hükümetin bakanlarının Almanya'da miting yapamamasına demokrasi adına karşı çıktılar. Daha önce de Can Dündar cumhurbaşkanının Almanya mitinginin engellenmesine demokrasi adına karşı çıkmıştı. İktidarın muhalefet için demokrasi hakkını ezdiği, muhalefetinse iktidar için demokrasi hakkını savunduğu bu durum, ilk başta göründüğü gibi aptallıktan değil, acziyetten kaynaklanıyor. Bu, demokrasinin demokratlarca değil iktidarlarca tanımlanışının acziyetidir, muhalefete tek kalan iktidarın demokrat tanımına uyduğunu sonsuza kadar ispatlama -ama hiçbir zaman yeterince ispatlayamama- döngüsü. Faşizm, siz demokrat olduğunuzu ispatlamaya çalışırken gelmekte olan rejimin adı. Kimseye bir şey ispat etme borcumuz yok, demokrasiyi doğru tanımlayıp ona göre hareket etsek yeter.
Bu çizgi kesinlikle reddedilmeli, her şey yerli yerine oturtulmalı. Demokrasi, bir bakanın değil, en sıradan vatandaşların miting yapabilme hakkıdır. Almanya'nın vatandaşları veya Türkiye'de oy kullanacak sıradan vatandaşlar her yerde miting yapabilir, bu hakka sahip olmalıdır. Bakanların, cumhurbaşkanının tüm etkinlikleriyse demokrasi çerçevesinde değil, ülkelerin diplomatik ilişkileri çerçevesinde değerlendirilir. Olması gereken de budur. Ben, Türkiye'de Merkel'in veya Trump'ın miting yapma hakkının olmadığını savunuyorum. Onların -Almanya muhalefetinin değil ama iktidarının- Türkiye'deki tek hakkı ajanlık yapma hakkıdır ve bu faaliyetlerin engellenmesi egemenlik hakkının kullanımı olur. Siz, dünyanın herhangi bir yerinde herhangi bir bakanın Türkiye'de istediği mitingi yapabileceğini mi savunuyorsunuz? Almanya'da iktidar olmayan Yeşiller Partisi'nin bile Türkiye'deki etkinliklerine izin verilmemişken hem de!
İsmet Bozdağ'ın Almanya'da miting yapmasına karşı Türkiye vatandaşı bir demokratın sorusu şu olabilir: Sen, hangi bütçeyle "evet" kampanyası yürütüyorsun? "Hayır" kampanyasına hiçbir kamu bütçesi ayrılmazken nasıl oluyor da "evet" kampanyası kamu bütçesinin imkanlarıyla yürütülüyor?
İkinci olarak, hele ki Erdoğan meselesinde, Erdoğan'ın referandum kampanyası yürütmesi bizzat anayasanın çiğnenmesidir. Türkiye'de parti dışı tüm örgütlerin referandum kampanyası yürütmesi hiçbir yasal zemin olmadan yasaklanmaya kalkışılacak ama cumhurbaşkanı, anayasaya göre tarafsız olması gerekirken kampanya yürütecek ve bizim bu hakkını savunmamız demokratlık olacak öyle mi? Kendi tanımlarını oluşturamayan her siyasi pozisyon kullanılıp atılmaya mahkum.
"Bana kampanya yaptırmazken iyi oluıyor da, siz kampanya yürütemeyince mi kötü oluyor" diyen Meral Akşener'den daha yanlış bir tavır göstermek, solun demokratlığının değil, kendi kavramlarını geliştirme kapasitesinden yoksunluğunun ve acziyetinin göstergesi.
Demokrasinin önşartı eşitliktir. Bu eşitliği güçlünün lehine bozacak herhangi bir eylemi, tarzı savunmak demokratça değildir, hele bu eylem sizin aleyhinizeyse bunu savunmanın intihardan başka bir anlamı olamaz. Cumhurbaşkanına demokrat olduğunu gösterip onun da sana demokratça davranacağını sanmak ise ya klasik sağcı bir tavır - iktidar partisine katılmadan bir önceki adımdır ya da soldan bakılıyorsa yenilmeye mahkum -en kibar tarifle- naif bir çizgi olabilir.
Bütün bunları daha en temel meselelerden birine, muhalefet milletvekillerinin ve genel başkanların tutuklulukları meselesine bile gelmeden söylüyorum...
Bu çizgi kesinlikle reddedilmeli, her şey yerli yerine oturtulmalı. Demokrasi, bir bakanın değil, en sıradan vatandaşların miting yapabilme hakkıdır. Almanya'nın vatandaşları veya Türkiye'de oy kullanacak sıradan vatandaşlar her yerde miting yapabilir, bu hakka sahip olmalıdır. Bakanların, cumhurbaşkanının tüm etkinlikleriyse demokrasi çerçevesinde değil, ülkelerin diplomatik ilişkileri çerçevesinde değerlendirilir. Olması gereken de budur. Ben, Türkiye'de Merkel'in veya Trump'ın miting yapma hakkının olmadığını savunuyorum. Onların -Almanya muhalefetinin değil ama iktidarının- Türkiye'deki tek hakkı ajanlık yapma hakkıdır ve bu faaliyetlerin engellenmesi egemenlik hakkının kullanımı olur. Siz, dünyanın herhangi bir yerinde herhangi bir bakanın Türkiye'de istediği mitingi yapabileceğini mi savunuyorsunuz? Almanya'da iktidar olmayan Yeşiller Partisi'nin bile Türkiye'deki etkinliklerine izin verilmemişken hem de!
İsmet Bozdağ'ın Almanya'da miting yapmasına karşı Türkiye vatandaşı bir demokratın sorusu şu olabilir: Sen, hangi bütçeyle "evet" kampanyası yürütüyorsun? "Hayır" kampanyasına hiçbir kamu bütçesi ayrılmazken nasıl oluyor da "evet" kampanyası kamu bütçesinin imkanlarıyla yürütülüyor?
İkinci olarak, hele ki Erdoğan meselesinde, Erdoğan'ın referandum kampanyası yürütmesi bizzat anayasanın çiğnenmesidir. Türkiye'de parti dışı tüm örgütlerin referandum kampanyası yürütmesi hiçbir yasal zemin olmadan yasaklanmaya kalkışılacak ama cumhurbaşkanı, anayasaya göre tarafsız olması gerekirken kampanya yürütecek ve bizim bu hakkını savunmamız demokratlık olacak öyle mi? Kendi tanımlarını oluşturamayan her siyasi pozisyon kullanılıp atılmaya mahkum.
"Bana kampanya yaptırmazken iyi oluıyor da, siz kampanya yürütemeyince mi kötü oluyor" diyen Meral Akşener'den daha yanlış bir tavır göstermek, solun demokratlığının değil, kendi kavramlarını geliştirme kapasitesinden yoksunluğunun ve acziyetinin göstergesi.
Demokrasinin önşartı eşitliktir. Bu eşitliği güçlünün lehine bozacak herhangi bir eylemi, tarzı savunmak demokratça değildir, hele bu eylem sizin aleyhinizeyse bunu savunmanın intihardan başka bir anlamı olamaz. Cumhurbaşkanına demokrat olduğunu gösterip onun da sana demokratça davranacağını sanmak ise ya klasik sağcı bir tavır - iktidar partisine katılmadan bir önceki adımdır ya da soldan bakılıyorsa yenilmeye mahkum -en kibar tarifle- naif bir çizgi olabilir.
Bütün bunları daha en temel meselelerden birine, muhalefet milletvekillerinin ve genel başkanların tutuklulukları meselesine bile gelmeden söylüyorum...
Kaydol:
Yorumlar (Atom)