Türkiye Rojava'ya müdahale etme niyetini beyan ediyor. Hükümet kendi iktidarına o kadar aşık ve o kadar kendi hatalarından ders alamayacak düzeyde ki, müdahale etmekle yönetmenin aynı şey olmadığını idrak edemiyor. Bunu dünkü Onur Yürüyüşü'nde bir kez daha anladım. Polis Meydan'a müdahale etti, yönetilemeyecek bir şekilde dağılan bir kalabalık hareketlendi. Böylece Taksim'den Şişli Camii'ne kadar kalabalık bir grupla yolu kapatarak yürüyüşe geçtik ve Taksim'de yapılacak bir eylemden daha radikalini çok daha büyük bir destekle gerçekleştirmiş olduk. (Yönetilebilecek bir grupken yönetilemeyen bir grup olduk). Daha önce başlangıcında Suriye içsavaşına, seçimden önce de Mısır'a müdahale etti; hepsinde ağır yenilgi aldı. Gezi Direnişi ve seçim sürecine silahlı müdahale örneklerinin sonuçları da ortada.
Bence esas sorun kendi ürettikleri komplo teorilerine çok inanmaları, yenilgilerinin kaynağı biraz da bu. ABD, öyle sandıkları gibi sürekli sağa sola müdahale ettiği için güçlü değil, aksine istihbaratla ve çeşitli bilimleri hizmetine alarak; en az müdahaleyle en çok sonuç alacak hamlelerin peşine düşmesiyle güçlü kalmaya çalışıyor filan. Gittiği yerde güç dengelerini gözetiyor, IŞİD'e karşı PYD'ye muhtaç olduğunu kabul ediyor ama ilişkileri dengede tutmaya çalışıyor. Hunharca müdahale ettiği Irak ve Afganistan ise en zayıf olduğu yerler olabilir. Aynı ABD gibi İran da; Lübnan'da, Irak'ta ve Filistin'de doğrudan eylemle müdahale ederek değil, oradaki müttefiklerinin önünü açarak ve kendisinin zorunlu müttefik olduğunu ispat ederek güçlenmeye çalıştı.
Türkiye, Rojava'ya müdahale ederse sınırı içinde siyasi olarak örgütlenmiş Kürtlerin Türkiye içi çözüm isteğini deklare ettiği şu süreçte kendi eliyle Kürdistan'ı bırakarak döner ve bunun nasıl yaşandığını anlamaz bile. Bu, hepimize çok pahalıya patlayacak savaşlara mal olabilir, bunlar ihtimal dışı değil. Geçen gün İlker Başbuğ da "Orada bir şey varsa Suriye devleti müdahale etmeli," derken sınırları aşacak bir müdahalenin sınırları değiştirebileceğini ifade ediyordu kanımca.
29 Haziran 2015 Pazartesi
27 Haziran 2015 Cumartesi
Erdoğan'ın zenciliği
Erdoğan yine "Türkiye'nin zencisiyiz" demiş. Gerçi Bahçeli bundan da memnun olmamış, "Türk'ün zencisi mavisi beyazı olmaz" demiş ama ben Erdoğan'ın gerçek zencilerle ilişkisini gösteren başka bir olay hatırladım: Erdoğan'ın Türkiye başbakanı olarak Mandela'nın cenazesine gitmemesi. Zenciliğe ucundan bucağından bulaşan bir ülke lideri, iki eli kanda değilse o cenazeye gitmeliydi. Bir gün ABD başkanı ölürse koşa koşa gideceksen, siyah özgürlük mücadelesinin en önemli figürlerinden bir devlet başkanının cenazesine gitmemen ne anlama geliyor? "Alevilik Ali'yi sevmekse ben en büyük Aleviyim" dediğin gibi, "Acı çekmek zencilikse zenciyiz ikimiz de" demekle olmuyor o iş. Hadi, diyelim ki zencisin, sözlerini Mısır'ı işgal ederken "Müslümanlık Hz. Muhammed'i sevmek ve Kur'an-ı Kerim'e hürmet etmekse ben size hükmeden Memlüklerden daha Müslümanım," diyen Napolyon'un işgalci ayarcılığıyla aynı kaba koymayalım. Bu durumda bile beyazlara tapan bir siyah tablosu çıkıyor. Bu da Malcolm X'in tarifiyle tarla kölesi değil bir ev kölesi olmak demek oluyor; ev sahibine hizmet etmekten apartmanların alt katlarını, Kuzeybatı'ya hizmet etmekten haritaların Afrika'sını görmeyen bir zencilik. Beyazlardan itibar görmeyi siyahlardan itibar görmeye tercih eden bir zencilik.
6 Haziran 2015 Cumartesi
"Seni başkan yaptırmayacağız"
"Hangi partinin görüşlerine katılıyorsunuz?" diye sorulmuyor bu seçimde, "Erdoğan'a sınırsız yetki verecek bir başkanlık sistemine geçelim mi?" diye soruluyor. Bu normal bir seçim değil, bir referandum. Sınırsız yetkili başkanlık rejimine evet diyenler AKP'ye, hayır diyenler HDP'ye basacak mührü. Tekrar tekrar ve son anda dahi, AKP'li olsun, CHP'li olsun, herkesi HDP'ye oy vermeye çağırıyoruz. Diğer seçeneklere oy vermek başkanlık rejiminin oylandığını fark etmemiş olmak demek. HDP'nin barajı aşmaması durumunda AKP -gasp ettiği 50 küsur milletvekiline dayanarak- Erdoğan'ın şu an yetkilerini yasaları çiğneyerek kullanmasını halkın onayladığı sonucunu çıkaracak. Böylece Erdoğan'ın yasaların üstünde biri olduğu zaten kabul edilmiş olarak başkanlık rejimine gidilecek.
Erdoğan'ı başkan yaptırmamak için tek seçenek HDP, oylar HDP'ye!
Erdoğan'ı başkan yaptırmamak için tek seçenek HDP, oylar HDP'ye!
3 Haziran 2015 Çarşamba
Beşiktaş'ta devlet hastanesi ACİL'i olmayışı
Beşiktaş: İstanbul'un köklü ve merkezî yerleşim birimlerinden. Bu güzide ilçenin bir devlet hastanesine ait ACİL bölümü yok (Sait Çiftçi Hastanesi'nde ACİL departmanı bulunmuyor). Özel hastane kaynayan ilçede devlet hastanesinin ACİL'ine gitmek isterseniz, Şişli Etfal'e gitmek durumundasınız -nitekim Gezi'nin ardından Taksim İlk Yardım Hastanesi de kapandı-. Saat 6, trafik var, malum ACİL'e gideceksiniz, biraz aceleniz var. Hem mahallenize yakın hem de fiyatı makul olan Boğaziçi Tıp Merkezi'ne yönelebilirsiniz. Dikilitaş mahallesinden taksiyle bu hastaneye gider ve tabelayı görünce aceleyle inersiniz- malum ACİL. Hastanenin kapısı kilitli, zincir vurulmuş, içerisi boş gibi. Yandaki eczacı: "Orası iflas etti." İflas eden hastane! Gitmeniz gereken ACİL, iflas ettiği için artık yok. Hoop, bir taksi daha (Acıbadem dışında neresi vardı?) pazar yeri yakınındaki Jinemed Hastanesi. İyi, sigorta geçiyor. Farkı ödeseniz yetiyor: Muayenesiyle, serumuyla, tahliliyle 300 TL.
Tamam, sağlık hizmetinin ücretli olması bizleri sağlıklı olmaya teşvik ediyor, çok güzel, sigarayı tuzu filan bırakmamız lazım, onu anladım da, bir hastanenin iflas edebilmesi de mi sağlık sisteminin iflası sayılmıyor?
Tamam, sağlık hizmetinin ücretli olması bizleri sağlıklı olmaya teşvik ediyor, çok güzel, sigarayı tuzu filan bırakmamız lazım, onu anladım da, bir hastanenin iflas edebilmesi de mi sağlık sisteminin iflası sayılmıyor?
Kaydol:
Yorumlar (Atom)